11.02.2017, 11.00

3.kez Hellwach festivaline katılmak üzere yola çıkıyoruz. 9 şubat’ta dtcf’deki öğretim üyesi arkadaşlarımızın hepsi ihraç edildi. Anayasa değişikliği resmi gazetede yayınlanarak resmileşti. 16 nisan’da başkanlık için referandum var. Yüzümüz asık, neşemiz yok, gidiyoruz işte… hamm’da dünyanın yemeği’ni pişireceğiz… bu 23.yurtdışı turnemiz… ağlıyorum…

13.30
Düsseldorf’a varıyoru. Steffen bizi karşılamaya gelmiş. 1 saatlik araba yolculuğundan sonra Hamm’dayız. Evimize gelmiş gibi oluyoruz tiyatrodan içeri girince. Büyük bir içtenlik ve çoşkuyla karşılanıyoruz. Sarmaş dolaş oluyoruz anna-sophia, barbara, michael ile… ağlıyorum…

Otele geçiyoruz. Burası da evimiz gibi….

18.00
Festivalin açılışı yapılıyor, alçakgönüllü, kendi halinde bir açılış.

18.30
Açılış oyununu seyrediyoruz. Helios theater ile ruanda’davyerleşik ıshyo arts center’in ırtak işi “our house”. Savaş, göç, evsizlik, birlikte yaşama, öteki üzerine bir oyun; basit ve güçlü… oyunun afişini michael tasarlamış, evvelki yaz ıstanbul’a geldiklerinde elmadağ’daki büyük inşaatın temelinin ve arkada görünen akaretlerin fotografını çekmişti, o fotograftan afiş yapmış. Barbara: “sizin de bu projenin bir yerinde olmanızı istedik,” diyor… ağlıyorum…

Bizimle konuşan herkes türkiye’deki durumu soruyor. Ülkeden hiç çıkmamış gibi hissediyorum. Çıkamıyorum ya da… kafamı buralara getiremiyorum…

12.02.2017, 10.00
Gece iyi uyuyorum. Kendimi biraz daha iyi hissediyorum. En azından bir yarım buraya geldi. Dekor kurmaya başlıyoruz.

11.00
Fuayede cafe welt diye bir etkinlik var. Bir süredir üzerinde çalıştıkları bir proje. Yedi milletten küçük, büyük insanlar hikayelerini anlatıyorlar, yazdıkları şiirleri okuyorlar. Fuaye dolu. Suriyeliler çoğunlukta. Kadınlı erkekli oradalar. Yetişkin suriyeliler’in hikayelerini gelir gelmez almanca öğrenmiş olan çocukları çeviriyor. Türk yok denecek kadar az. Son 4 yılda çok şey değişmiş, suriyeliler sosyal ve kültürel yaşamda belirleyici olmaya başlamışlar.

15.00
Oyunumuzu oynuyoruz. Hiç türk yok seyirciler arasında, gelmemişler, suriyeliler izliyor oyunumuzu almanlar’la birlikte. Oyuna tutuk başlıyoruz, sonra açılıyoruz. Olabildiği kadar iyi geçiyor.
Oyundan sonra bir gazeteciyle söyleşiyoruz. Hem o, hem başka bir çok insan oyunu güncel politik bir eleştiri, bir gönderme olarak okumuşlar.
Thomas Lang ve Wolfgang Schneider geliyorlar. Kaygılı gözlerle bakıyorlar bana, tülin’i soruyorlar, durum nedir diye soruyorlar.
Barbara ve Michael’le başbaşa kalıyoruz. Barbara oyunu çok hızlı bulduğunu söylüyor, “öte yandan açılabilecek, sağılabilecek anları geçip gitmeniz, alçakgönüllülüğe işaret ediyor,” diyor. Seviniyorum.
Akşam yemeğini westend diye bir lokantada yiyoruz. Pek leziz değil, ama idare ediyor. Türk garson şehsu’yu tanımıyor ya da tanıdığını açık etmiyor.
Galiba almanya’da türk meselesi bitmiş. Steffen, kız arkadaşı Meliha’nın annesiyle babasının türk olduklarını söylüyor mesela.

13.02.2017
Bergkamen’e gidiyoruz, dekorumuzu kuruyoruz. Akşam Güney Afrika’dan “we call it love” adlı oyunu izliyoruz. Anlatıya dayalı bir oyun, ingilizce oynanıyor, yerel kodlar çok fazla, izlemekte güçlük çekiyorum. Savaş sırasında oğlunun katiliyle karşılaşan ve onu affedip “benim oğlum artık sensin” diyen bir annenin hikayesi olduğunu broşürden biliyorum.

14.02.2017
Bergkamen’de 10.00 ve 12.00’de oynuyoruz. İlk oyundan sonra alman çocuklar oyunu anlamadıklarını söylüyorlar, bunu kabul edemiyoruz, çünkü ince ince çalıştık ve oyunun yarısından çoğu almanca oynanıyor. İkinci oyun çok daha iyi geçiyor, çünkü oyundan önce tiyatro pedagogu onlara ” her şeyi anlamanıza gerek yok, izleyin yeter,” açıklaması yapıyor, yani özellikle alman çocuklara ne yapacaklarını söylemezsen onlar ne yapacaklarını bilemiyorlar…

İkinci oyundan sonra dekoru Kamen’e taşıyoruz. Bir gençlik merkezinde oynayacağız. Gençlerin istedikleri gibi gelip gittikleri, istediklerini yaptıkları, istedikleri müziği çaldıkları, istedikleri gibi bağırıp çağırdıkları bir merkez. Dekorumuzu kuruyoruz.

Akşam Helios’ta güney afrika’dan magnet theatre’in tanıtımını izliyoruz. Tiyatronun yetkilisi bizi kopenhag’ta izlemiş; sunumu sırasında bizim gösterimizden de söz ediyor. İyi geliyor bu bana…

Bu gün akşam saatlerinde kendimi biraz daha iyi ve rahat hissediyorum, ağlama isteği biraz geçti….

15.02.2017, 9.30
Kamen’de ilk oyun oldukça zorlayıcı geçiyor. Seyirci duyduğu her türkçe sözcükte kendi arasında konuşmaya başlıyor. Dinlemiyorlar ve izlemiyorlar.
İkinci oyun 12.00’de… ama bir anlaşmazlık sonucunda 11.00’de oynamak zorunda kalıyoruz, iyi de oluyor… oyun çok iyi geçiyor. Oyundan sonra karşımızda Wanja’yı buluyoruz, büyük sevinç!!!!! Oyunu 12.00’de bildiği için seyredemiyor, ama birlikte yemek yiyoruz, uzun uzun sohbet ediyoruz.

Akşam güney afrika’dan magnet theatre’i izliyoruz. Persefone, demeter, hecabe üzerinden bir kadın hikayesi anlatıyor bize jenny, beden dilini de kullanarak. Çok çok iyi bir gösteri, bize çok iyi geliyor.
Oyundan sonra şaraplar ve biralar eşliğinde efsanevi fuaye sohbetine dalıyoruz, yine her şey çok güzel, yine her şey çok iyi geliyor.
Tiyatronun içindeki dairede istediğimiz zaman istediğimiz kadar kalabileceğimizi bir kez daha vurguluyorlar, kafamda şeytanlar cirit atıyor…. geleceğe yönelik umut ve sevinç dolu plan yapmayalı yıl olmuş demek ki….
Otelde yat zıbar şarabımızı içiyoruz, yatıp zıbarıyoruz.

16.02.2017
Bu gün dönüş günü. Sabah Lippstadt’a gidiyoruz. italyan piccoli principi ropluluğundan bir oyun izliyoruz. kestiği kağıtlardan görseller elde eden bir sanatçının çalışma odası gibi düzenlenmiş dekor. Usta gösterim boyunca kestiği figürleri bazen arkadan aydınlatılan bir gölge oyunu perdesine, bazen bir tepegöze yerleştiriyor, bazen bir kamerayla kendi adım atışını ya da seyircinin ayaklarını ya da bedenlerinin bir bölümünü aydınlatıyor. Seyretmeye gelmiş olan çocuklarla birlikte ben de sıkılıyorum.

Hamm’a dönüyoruz. Herkesle vedalaşmak çok çok uzun sürüyor. Birbirimizden ayrılamıyoruz bir türlü. Tekrar tekrar sarılışıyoruz. Sonunda havaalanına doğrumyola çıkıyoruz. Uçakta gecikme yok.

Istanbul’a iniyoruz.

Buradan oraya gitmek çok uzun sürdü, ama oradan buraya hemen dönüyorum.essay online here